İşverenler, çalıştırdıkları işçilerin çalışmış oldukları günlerin sigorta primlerini tam ve doğru olarak ödemekle mükelleftir. Sigortalılığa ilişkin esaslar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kanunun 8. Maddesine göre, “İşverenler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdür.” düzenlenmiştir.
İşverenlerin, kanun hükümlerine aykırı olarak 5510 sayılı Kanun ile sigortalı sayılan işçisinin sigorta primlerini hiç ödememesi veya eksik ödemesi halinde işçinin geçmişe dönük prim alacağı için hizmet tespit davası açması gerekmektedir. Hizmet tespit davasında, davalı yan işveren olacaktır; Sosyal Güvenlik Kurumuna ise re’sen dava ihbar edilerek feri müdahil sıfatıyla katılması sağlanır. 
Hizmet tespit davasında verilecek karar, aslen bir tespit niteliğinde olup yalnızca işçinin eksik ödenen prim günlerinin hesaplanması ile yetinilir. Yargılama sonunda işçinin sigorta primlerinin hiç ödenmediği veya eksik ödendiği tespit edildiğinde Mahkeme kararıyla tespit edilen günler için Sosyal Güvenlik Kurumuna yazı yazılarak işçinin prim gün sayısının düzeltilmesi istenir. Bu halde işçi, gerekli primin varlığı durumunda emekliliğine ve tabi ki EYT ile emekli olma hakkına kavuşacaktır. 
İşçi, ödenmeyen prim günlerinde işverenin emrinde ücret karşılığı çalıştığını her türlü delille ispatlayabilir. Özellikle işyerinde birlikte çalışılan işçilerin tanıklıkları, işveren ile işin devamına ilişkin yapılan konuşmalar ve maaş ödemesine ilişkin banka kayıtları işçinin çalıştığı günlerin ispatında mahkemece dikkate alınan hususlardır. 
Hizmet tespit davaları her ne kadar özel hukuk içerinde yer alsa da Yargıtay kararlarında “kamusal niteliğe” sahip davalardır. Burada hukukumuzca işçi-işveren ilişkileri ve Sosyal Güvenlik sisteminin devamındaki kamusal yarar da gözetilerek ispat konusunda birtakım istisnalar getirilmiştir. Buna örnek olarak işçinin sigorta primine esas kazancının belirlenmesinde belirli bir miktar alacağın üzerindeki kısmın yazılı delille ispatı zorunluluğuna istisna getirilmiş olması sayılabilir:
“Kuruma ödenmesi gereken sigorta primlerinin hesabında gerçek ücretin/kazancın esas alınması gerekmekte olup hizmet tespiti davalarının kamusal niteliği gereği, çalışma olgusu her türlü kanıtla ispatlanabilmesine karşın ücret konusunda aynı genişlikte ispat serbestliği söz konusu değildir ve değinilen maddelerde yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret tutarı maddede belirtilen sınırları aştığı takdirde, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe sahip olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, sigortalının imzasını içeren aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle kanıtlanması olanaklıdır. Yazılı delille ispat sınırının altında kalan miktar için tanık dinlenebileceği gibi, tespiti istenen miktar sınırı aşsa dahi varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinlenmesi mümkündür.”
Görüleceği üzere hizmet tespit davaları hukukumuzda son derece önemli ve detaylı biçimde düzenlenmiş olup işçiler, sigortalarının hiç ödenmemesi veya eksik ödenmesi durumunda mutlaka alanında uzman bir avukat aracılığıyla hukuki destek almalı ve kanuni süreler içerisinde hizmet tespit davası açarak yasal haklarını kullanmalıdır.